![]() |
13.06.2025 |
Altüst Olan Dünyada Eğitim
Eğitim, insanla ilgili olduğu için, birçok disiplinin (sosyoloji, psikoloji, nöroloji gibi) kesişim noktasında kendine yer bulur. Eğitim teori ve pratikleri insanı ve dünyayı etkilerken, yerel ve küresel düzeyde yaşanan gelişmeler de eğitim dünyasını biçimlendirir. Günümüzde bu etkileşim baş döndürücü bir hızla gerçekleşmektedir. Eğitimle ilişkilendirilmiş klasik liberal ve neoliberal söylemler işlevini yitirmiş vaziyette; egemenler eğitim alanında yeni vaatler ve tahakküm araçları oluşturmanın telaşındalar. Bununla beraber, geçen kırk yol boyunca neoliberal eğitim politika ve uygulamalarını anlayıp karşı durmamıza yardım eden eleştirel pedagoji dünyasında tarihsel bir dönemi kapanmak üzere.
Öte yandan eğitim, sadece okulda ya da sınıfta gerçekleşen bir süreç değildir; her türden yöneten-yönetilen ilişkisi, Gramsci’nin de belirttiği gibi, pedagojik bir süreçtir. Bu anlamda son dönemde içte ve dışta politik arenada yaşananlara bakacak olursak: Dünya jandarmalığına soyunan ABD Başkanı, bir piyon ülkenin başbakanını dünyanın gözü önünde azarlayıp adeta kovarcasına küçük düşürmektedir. Bu olay bile tek başına, dünya düzenindeki yerleşik normların ve güç dengelerinin altüst olduğunun göstergesidir. Ulus-devletçi sermaye ile küresel kapitalistler arasındaki uzun süredir devam eden çekişme, neo-liberal kapitalizmin içeriden çürüdüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yine aynı megaloman başkan, Amerika Federal Eğitim Bakanlığı’nı kapatacağını ilan etmekte; “O kadar para harcıyoruz ama çocuklarımız uluslararası sınavlarda en geride, bu çocuklardan bir şey olmaz” mealinde açıklamalarda bulunmaktadır. 300 milyonluk Amerikan halkı ise olup biteni bön bön izlemektedir. Miting meydanlarında İncil sallayarak oy istemesi yetmezmiş gibi, şimdi de dinin toplumun tüm alanlarına ve eğitime geri döneceğini ilan etmektedir.
Batı emperyalizminin uzak karakolu olan İsrail’e karşı düzenlenen protestolar nedeniyle Amerikan üniversiteleri, Yahudi finansörlerin bağış ve hibeleri geri çekme tehditleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Rektörler istifaya zorlanmakta; protestolara katılan öğrenciler ise gündüz vakti sokaklardan toplanarak sınır dışı edilmektedir. Evet, tüm bunlar 2025 yılında, ifade özgürlüğüyle övünen Amerika’da yaşanmaktadır.
Yapay Zekâ (YZ) üzerine çalışan büyük teknoloji şirketleri, bu alandaki gelişmelerin bir düzenleme ve denetim sürecine alınması gerektiğini önerip; Aksi takdirde “harita ve pusula iyice şaşacak” uyarısında bulundular. Ancak Amerikan elitleri bu çağrılara kulak asmadılar. YZ uygulamaları hayatın her alanına hızla yayılmakta ve öğretmenlik dâhil birçok mesleğin ortadan kalkacağı iddia edilmektedir.
Son derece sistematik ve bilimsel yöntemlerle bağımlılık yaratacak şekilde tasarlanan akıllı telefonlar, öğrencileri sürekli bir uyarılma hâline sokarak, herhangi bir konuyu derinlemesine ve kavramsal olarak öğrenemez hale getirmektedir.
Diğer yandan, yalnız ve güzel ülkemin muktedirleri de devlet okulları ve eğitim bütçesini, “cehenneme dayanıklı battaniye” pazarlayan tarikatlara peşkeş çekmektedir. Eğitim fakültelerini doğrudan propaganda dairelerine bağlamanın yollarını aramaktalar; bir adım sonrası, eğitim fakültelerinin tamamen tasfiyesi olacaktır. Zira benzer bir öneriyi Bill Gates, Amerika’daki eğitim fakülteleri için de yapmış; ancak sivil toplum örgütleri ve sendikaların tepkisi üzerine geri adım atmak zorunda kalmıştı, ama tekrar gündeme gelmeyeceğinin hiçbir garantisi yok tabi ki.
Yıllarca yurtdışında çalıştıktan sonra memlekete geri dönen bir ekonomist, gençlere üniversiteye gitmemelerini tavsiye etmektedir. Yani, eğitim artık iş garantisi sağlamamaktadır, boşuna uğraşmayın demektedir. Ancak bu ekonomist, durumu kendisinin de iman ettiği kapitalist sistemle ilişkilendirmeyi becerememekte ve yapısal bir sorun olduğunu göz ardı etmektedir. Daha da önemlisi eğitimin sadece bir çıraklık ve meslek edinme sürecinden ibaret olmadığının farkında değil…
En ilkel hukuk normlarına rahmet okutacak bir prosedürle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne operasyon düzenlenmekte; başkan ve ekibi tutuklanmaktadır…
Gelecekleri çalınan gençler, içimizdeki ölü düşleri dirilterek büyüklerine örnek olmakta; sokaklardan kent meydanlarına akmaktadır…
İmam-hatipleştirme furyasıyla eğitim kalitesini dibe vurduran iktidar, şimdi de düzgün kalmış birkaç okulun öğretmenlerini tasfiye edip, yerlerine ideolojik kadrolar (takunyalı, badem bıyıklı) yerleştirmeye çalışmaktadır. Ancak liseliler, okul bahçelerinde toplanarak bu durumu protesto etmektedir.
Teknolojinin eriştiği seviyeyi dikkate alarak bilgi kavramının ve ona ulaşma yollarının köklü bir kırılmaya uğradığı bir dönemden geçtiğimizi söyleyebiliriz. Geniş halk kitlelerini bu konuda aydınlatması gereken entelektüel ve akademik dünya ise tüm bu gelişmeleri kapsamlı bir yaklaşımla ele almak yerine, kendi içine kapanarak anlamsız tepkiler üretmenin ötesine geçememektedir.
Aslında olup bitenler oldukça basittir, fakat sonuçları itibarıyla son derece ciddidir: Aklı ve ruhu kurumuş bir dünyada yaşıyoruz. Son kırk yıldır kapitalizme yön veren ve eğitim sistemini altüst eden neoliberalizmin iflasına tanıklık ediyoruz. Sistemin çöküşü, şu başlıklarla özetlenebilir:
- Neoliberal (yeni sağ) eğitim politikaları, vaatlerinin aksine, yoksul ve zengin arasındaki uçurumu derinleştirmiştir.
- Eğitime tüccar mantığıyla yaklaşan neoliberal-kapitalist ideologlar; öğrencilerin ahlaki-etik ve sosyal gelişimlerini, eleştirel ve yaratıcı düşünme yeteneklerini, vatandaşlık bilinçlerini göz ardı ederek, tüketim, performans ve rekabet gibi yıkıcı değerleri dayatmıştır. Kültürel bir varlık olması gereken insanı piyasanın vahşiliğine teslim ettiğinizde, geriye yalnızca biyolojik bir varlık kalır: yani kültürel boyutu dumura uğrar.
- Eğitimi, test hazırlık çalışmalarına indirgeyerek, müfredat daraltılmıştır. Sonuç: yalnızlaşmış ve yabancılaşmış öğretmenler ile öğrenciler.
- Öğretmenliği, akademik özgürlüğü olan profesyonel bir meslek olmaktan çıkarıp teknisyenliğe dönüştürdüler. Amerika’da son yıllarda eğitim fakültelerine başvurular 40% azalmış ve eğitim kalitesi sürekli gerilemiştir.
- Özelleştirme adı altında, büyük teknoloji şirketleri eğitim bütçesinden pay kapmayı başarmıştır. Anlaşıldı ki “eğitimi geliştirme” söylemleri yalnızca birer kandırmacadan ibaretmiş. 2002 de eğitimdeki her sorunu çözümü olarak öne sürülen standart testlere eğitim bütçesinden 2 milyar dolar harcandı; test şirketleri paraya doymadı ama eğitim kalitesi ve test sonuçları düştükçe düştü.
- Bu süreçte üniversitelerde radikal fikirleri savunan akademisyenler tasfiye edildi; üniversiteler büyük şirketlerin finanse ettiği iktidar aparatlarına dönüştü. Harvard Rektörlüğü üzerindeki baskı bunun trajik bir örneğidir. Türkiye’de KHK ve Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik saldırılar da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
- Akademik üretim, dar ve niteliksiz alanlara hapsedildi; okunmayan, yüzeysel ve piyasacı makaleler ortalığı doldurdu. Amerikan üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin %70 i partime (adjunct) olarak iş güvencesi olmadan çalışmaktadır. İşsiz ve aç kalma korkusuyla yapılan akademisyenlikten hiç kimseye fayda gelmez ve giderek yüksek öğretim denilen olgu aşınır ve anlamsız-işlevsiz hale gelir.
- Bir zamanlar iş garantisi sunan üniversite diploması bugün bu işlevini yitirmiştir. Amerika gibi yükseköğretimin pahalı olduğu ülkelerde gençler, diplomaya ulaşabilmek için yıllarını ve geleceklerini borç içinde tüketmektedirler.
Evet, son kırk yıla damgasını vuran neoliberal kapitalist politikalar bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Artık post-neoliberal bir döneme girmiş bulunuyoruz. Küresel elitler, bu yeni dönemin baskı ve kontrol aygıtlarını, özellikle STEM ve Yapay Zekâ üzerinden yeniden inşa etmeye çalışmaktadır.
Peki bizler, daha iyi bir dünyanın mümkün olduğuna inanan eğitimciler, ne yapacağız?
Tepkisel tavırlarla yol almamız mümkün değildir. Her şeyden önce, eleştirel pedagojinin mirasından ilerleyerek, nasıl bir insan, nasıl bir toplum, nasıl bir ülke ve dünya soruları üzerine, somut koşulları dikkate alarak düşünmeliyiz ve düşündüklerimizi yazılı ve görsel olarak paylaşmalı-yaymalıyız. Buradan hareketle “Nasıl bir eğitim istiyoruz?” sorusuna bir tür manifesto niteliğinde cevaplar üretebildiğimiz ölçüde, eğitimi, YZ ve STEM üzerinden, yeniden bir baskı ve kontrol aracı olarak şekillendiren egemen güçlere yerel ve küresel düzeyde karşı durabiliriz.
Dünyanın herhangi bir yerinde; yaşam alanlarımızda, okulda, derste, sokakta, işyerinde, mahallede iktidar hegemonyasında ciddi kırılmalar yaratacak, nefes alabileceğimiz küçük alanlar oluşturmaya devam etmeliyiz. İnsanlığı özgürleştiren, 68 kuşağı gibi radikal düşünceler ve bu düşüncelere eşlik edecek eylemler, er ya da geç yeniden filizlenecektir.
Çünkü bu baskı ve sindirme ortamı sonsuza dek süremez.
Çünkü insanlık güçlüdür; hem de sandığımızdan çok daha fazla.
Dr. Bülent Avcı
Haziran 2025 / Seattle, WA
Bu yazı daha önce dersler dergisinde yayınlandı
https://derslerdergisi.com/bulent-avci-altust-olan-dunyada-egitim/