04.11.2024 |
Eğitimciden YouTuber Olur mu?
Daha önce birkaç yazımda da değindiğim gibi, eleştirel pedagojide bir dönemin sonuna gelindi. Ancak yeni dönemin nasıl başlayacağı ve nereye yöneleceği belirsiz. 1960’larda şekillenmeye başlayan eleştirel pedagoji, Ezilenlerin Pedagojisi kitabının İngilizceye çevrilmesiyle birlikte, egemen sınıfların kayıtsız kalamadığı küresel bir popülarite kazandı. Eleştirel pedagoji (EP) üniversite kürsülerinde kendisine yer buldu; özellikle Batı dünyasında bu alanda çalışan akademisyenler ve eğitimciler ortaya çıktı. Egemen sınıflar, EP’nin yükselişinin önüne geçemediler ama süreç boyunca karşı-ideolojik saldırılarını aralıksız sürdürdüler. Post-modernizm tartışmaları bu saldırıların tavan yaptığı aşamaydı…
Kovid-19 salgın dönemi ise bu sürece en son noktayı koydu; eğitim başta olmak üzere birçok alanda dijitalleşme, analog hayatların önüne geçti. Ulus-devletlerle küresel güçler arasındaki güç mücadelesinde küreselciler ilk defa bu ölçekte günlük yaşama merkezi olarak müdahale etme şansı buldular. İnsanlar diğer insanlarla akıllı telefonların (ve benzeri aletlerin) aracılığı olmadan ilişki kuramaz hale geldi…
Elinde bir cep telefonu olan, mafya babalarından tutun da aşçılara, doktorlardan diyetisyenlere kadar herkes YouTuber oldu; eleştirel eğitimciler hariç (Ayhan Ural hoca gibi bu alanda var olmaya çabalayanları dışarıda bırakarak söylüyorum). Neyi ve kimi ararsan var bu alemde. Büyük bölümü gereksiz ıvır zıvır şeylerle dolu olan YouTube (ve genel olarak sosyal medya), az sayıda da olsa kaliteli, suya sabuna dokunan içeriklere de sahip.
Peki ya bizler, eleştirel eğitimciler; eğitimin anti-demokratik, baskıcı yönlerini ortaya koymaya ve buna karşı teorik-pratik yaklaşımlar geliştirmeye çalışan öğretmenler, öğrenciler, akademisyenler, yazarlar ve eğitimciler?
Bizim söyleyecek bir sözümüz kalmadı mı?
Yazıp çizdiklerimizin geniş halk yığınlarının yaşam dünyasında bir yeri olmadığını mı düşünüyoruz?
Ortalığı yırtacak denli çığlıklar atsak bile, sesimizin boşlukta öylece kaybolacağını mı düşünüyoruz? Zaman zaman benzer düşünümler ve duygularla baş başa kalıyoruz.
Kendi adıma, halen söyleyecek sözümüzün var olduğunu ve elimizden geldiğince sosyal medyada var olmak için çaba harcamamız gerektiğini düşünenlerdenim. Elbette bizim çektiğimiz videolar, göbeğini sallayan adamın videoları gibi milyonlara ulaşamayacaktır. Ama bir kişinin bile hayatında olumlu bir değişime vesile olabilecekse, böylesi bir çabanın içine girmeye değer.
Eleştirel pedagojide tarihsel bir dönem kapandı. Yeni dönem, dijitalleşmenin eğitim dünyasına yönelik baskıcı ve özgürleştirici potansiyelleri üzerine yapılacak yazılı ve sözlü çalışmalarla şekillenecektir. Şu veya bu şekilde, eğitim dünyasına yön veren küresel egemen güçler STEM başlığı üzerinden kamu eğitiminin önceliklerini yeniden düzenleme çabası içinde.
Düne kadar bu işler dergiyle, kitapla ve makalelerle oluyordu ama bugün artık sosyal medya gerçeği var ve bizler, eleştirel pedagoji eğitimcileri, zamanın ruhuna ayak uydurmak zorundayız. Nokta atışı yapan, 10-15 dakika aralığında, özgürleştirici eğitimin teorik ve pratik olarak zamanın sözünü söyleyecek sıradan ama sahici videolardan bahsediyorum.
Nasıl yapmalı?
Nereden başlamalı?
Ne dersiniz, becerebilir miyiz?
Dr. Bülent Avcı
Kasım 2024, Seattle
187 total views, 1 views today