Press "Enter" to skip to content

MEKTEP-MEDRESE   Dr. Bülent Avcı

29.06.2024

Eğitimin Solu ve Sol’un Eğitimi

Bu yazıyı Cumhuriyet tarihini baz alarak kronolojik bir dizgede yapmayı planlamıştım. Fakat, son gelişmelerin ışığında bugünden geçmişe bakarak bir okuma yapmaya karar verdim. Bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında eğitimde köklü değişimler yapma gayreti içinde. Genel olarak bakıldığında yeni müfredat, ders içeriklerinde sadeleşme ve dersler arasında dikey bir uyum ve düzen sağlama iddiasında. Ayrıca, müfredat, öğrencilerin sosyal, ahlaki (manevi) ve duygusal gelişimlerinin önemine vurgu yapmaktadır.

Maarif Modeli adıyla sunulan pakete, sosyalist sol haricinde tepki gösteren yok gibi. Genel argüman, bu modelin bilimsel olmadığı ve dinci-gerici bir içeriğe sahip olduğu yönünde. Fakat bu zaten bilinen bir şey: Din eksenli siyaset yapan bir iktidarın ilerici-devrimci bir müfredatı benimsemesi beklenemez. İlerici alternatif olarak savunulan laik-bilimsel eğitim ise içerikten yoksun ve çok kullanılmaktan aşınmış bir slogan olmanın ötesine maalesef geçemiyor. Dahası, sol muhalefet, eğitimdeki değişimlerin ne kadarının global kapitalizmin dayatmalarıyla yapıldığı ve AKP hükümetinin kendi ajandasının bu değişimlerde ne kadar bir yer kapladığı konusuna ilgisiz duruyor. Bu durum, olup biten şeylerin somut olarak anlaşılmasını zorlaştırırken, birleşik bir toplumsal cephe yaratma şansını da azaltıyor.

Türkiye, global kapitalist dünyada bir çeşit yarı-sömürge statüsündedir. Ekonomi, eğitim, savunma gibi alanlarda emperyalist-kapitalist merkezlerle çelişecek politikalar uygulayamaz. AKP hükümetinin son yirmi yılda uyguladığı eğitim politikalarının temel ekseni batı merkezli neo-liberal (yeni-sağ) ideolojidir. Öğretmenlerin proleterleştirilmesi ve okulların tam anlamıyla ticarethaneye dönüşmesini hedefleyen bir özelleştirme sürecidir. Bu sürece dahil edilen imam-hatip okullarının yaygınlaşması ikincil bir durumdur ve neoliberal politikalarla çelişmez. Devlet okulları kapitalist düzende klasik misyonunu çoktan tamamladı. Aynı konuda daha önce yazdığım bir yazı için (http://www.criticaleducationnetwork.net/devlet-okullarinin-sonu-bulent-avci/).

Global-neoliberal politikaların merkezi Amerika ve İngiltere’dir. Amerika’da tüm devlet okulları, büyük paralar ödeyerek (iş dünyasında outsource denilen mekanizma), eğitim-danışmanlık şirketleri ile çalışmak zorunda. Türkiye’de bu ilişki Ensar Vakfı ve benzeri dinci vakıf-şirketler üzerinden yapılıyor; bu durum AKP’nin doğası gereğidir. Burada Sol duruşun esas muhalefet etmesi gereken nokta bu ilişkinin kendisidir. Şimdi bir an için CHP’nin iktidara geldiğini hayal edelim. CHP, Ensar Vakfı yerine, gayet modern ve laik değerlere saygılı bir eğitim-danışmanlık firmasıyla çalışsa sorun çözülmüş mü olur?

Yeni müfredatın ahlaki, duygusal ve sosyal gelişmeyi önemser gözükmesi de neoliberal eksenli bir durumdur. Son otuz yıldır test-merkezli eğitim politikaları uygulayan Amerikan liberalizmi, bu durumun öğrencilerde yarattığı tahribatın farkına varınca, son yıllarda, tüm devlet okullarında (social-emotional learning) sosyal-duygusal öğrenme derslerini müfredata dahil etmeye başladı. Amerika’da seküler bir perspektifle yapılan şey, Türkiye’de din sosuna bulanarak yapılmaya çalışılıyor. Burada muhalefetin odaklanması gereken nokta, bu duygusal-sosyal öğrenme biçim ve içeriğinin, seküler ya da dinci hiç fark etmez, özne karakteri gelişmiş bireyler yerine pasif ve uysal insanlar yetiştirmeyi hedeflemesidir.

Bu noktada Sol muhalefetin önemli bir çelişkisi ortaya çıkıyor: Batıdan gelen ve eğitimde değişim-gelişim diye lanse edilen neoliberal kavram, politika ve uygulamaları ilericilik adına eleştirel bir filtreden geçirmeden çabucak benimseme eğilimi çelişkili bir durumdur. Bu konularda net bir tutumu olması gereken eleştirel pedagoji eğitimci-akademisyenler bazen bu çelişkinin bir parçası olabilmekteler. Dikkatle bakıldığında bazı Sol çevrelerin neoliberal eğitim politikalarını ilericilik (laik ve bilimsel) adına savunduğu görülebilir.

Eğitim, cumhuriyetin kuruluşu ve sonrasındaki otuz yılında, köy enstitüleri ile kurucu bir unsur oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ilköğretim ve ortaöğretimde Fransız modeli, yükseköğretimde ise Alman modeli esas alındı. İkinci Dünya Savaşı sonrası ise Amerikan hegemonyası eğitimin tüm alanlarını belirlemeye başladı. Eğitim politikaları üzerinden oluşan ayrım camii-kışla gerilimine paralel olarak laik-dinci, ilerici-gerici, okul-medrese şeklinde gelişti. Bu ayrım çizgisi tarihsel olarak işlevseldi ve seküler bir kültürün oluşmasında etkili oldu. Fakat yukarıda belirttiğim gibi, günümüzde bu gerilimden çok daha belirleyici olan uluslararası sermayenin dayatmaları var. Mücadelenin bayrağını ilkin ve en başta bu dayatmalara karşı dikmek gereklidir. Gerici politika ve uygulamaları bu çerçevede anlamak ve alternatifler geliştirmek gereklidir.

Bu anlamda, laik ve bilimsel eğitim talep eden sosyalist solun kendisini, içerisinde CHP çizgicisini de barındıran merkez sağ ve liberal yaklaşımlardan kesin çizgilerle ayırmalıdır. Zira meclisteki tüm partiler neoliberal eğitim politikalarıyla uyumludur. Bu uyumun içinden üretilen laik-bilimsel eğitim talebi kitleler üzerinde etkili olamıyor. Günümüz dünyasında bilim denilen şey, egemen sınıfların tahakküm aparatına dönüşmüş vaziyette. Bu yüzden bilimsel eğitim talebini içini doldurarak savunmak ve talep etmek gerekir.

Özetle söylersek, Maarif Modeli ve benzeri eğitim politika ve uygulamalarına muhalif bir duruş sergilerken, ilk odaklanmamız gereken yer bu politikaların neoliberal kapitalist sistemle olan ilişkisidir. İktidarın dinci-kozmetik dokunuşları ikincil bir durumdur. Birinciyi ihmal edip ikinciye odaklanmak, geniş ve etkili bir toplumsal muhalefet örgütlemeyi zorlaştırır.

Dr. Bülent Avcı

24 Haziran 2024, Seattle

 211 total views,  2 views today

Copyright © 2020 | Design & Development Serdar Kurtoğlu