EME ile Sil Baştan
“Bir çocuk, bir öğretmen, bir kitap ve bir kalem bütün dünyayı değiştirebilir.” demiş Malala Yusufzay. Ne kadar güzel ve doğru söylemiş. İşte Eleştirel Matematik Eğitimi (EME) grubu olarak bizler de bu değişime bir katkı sağlamak amacıyla toplantılar yaptık.
Her bir toplantı gününü heyecenla beklediğim EME grubumuzda çok değerli akademisyenler, doktora öğrencileri, yüksek lisans ve lisans öğrencileriyle düşündük, sorguladık, tartıştık. Her birimiz birbirimize sevgi ve saygıyla yaklaştık. Herkesin fikirlerinin, görüşlerinin değerli olduğu bu toplantılara ben lisans öğrencisi olarak katıldım. EME toplantılarından önceki düşüncelerimle şu an bu yazıyı yazarkenki düşüncelerim arasında uçurum var desem yeridir. Öğrendiğim ve beni oldukça fazla etkileyen deneyimlerim oldu. Bu deneyimlerimle:
1- Olaylara farklı bakış açısıyla bakabilmeyi ,
2- Eleştirel pedagojinin matematikle bütünleştirilebileceğini,
3- “Matematik eğitimi, politik bir alan değildir.” şeklinde bir algı empoze edildiğini,
4- Değişime açık olmamız gerektiğini,
5- Her bireyin bir diğerine katacağı pek çok bilgi, birikim ve deneyimin olduğunu,
6- Öğretmenin ne öğrettiğinden çok nasıl öğrettiğinin önemli olduğunu,
7- Yarışmayla değil dayanışmayla öğrenileceğinin önemini öğrendim.
1- Olaylara farklı bakış açısıyla bakabilmek:
EME toplantılarından önceki düşüncelerimle şu anki düşüncelerim çok çok farklı. Doğru olarak nitelendirdiğim çoğu şeyin yanlış, yanlış olarak nitelendirdiğim çoğu şeyinse doğru olduğunu gördüm. Bunları görmekse bir anda sihirli değneğin değmesiyle olmadı tabi ki. EME toplantılarımızın her birinden sonra düşüncelerim, yargılarım, görüşlerim, hislerim değişti. Bu değişim sürecinde kafamda binlerce soru işaretiyle dolaştım. Hala da bu soru işaretlerinin tamamına cevap getirebilmiş değilim. Fakat bu eleştirel sürecin devamlılığı için de böyle olması gerekmez mi? EME toplantıları öncesinde dikkat etmediğim, sorgulamadığım pek çok şey üzerine düşünmeye başladım. En önemlisi olaylara farklı bakış açılarıyla bakabilmeyi öğrendim. Toplantılarımız öncesinde sabit bir noktadan at gözlükleriyle gördüğümü fark ettim çevremi, eğitimi, her şeyi…
2- Eleştirel pedagojiyi matematikle bütünleştirmek:
EME toplantılarıyla şimdiye kadar pasif bir şekilde, tartışmadan, yalnızca öğretmeni dinleyerek ve sınıftaki otoritenin öğretmen ve ders kitapları olduğunu bilerek aldığımız eğitim anlayışını yıkarak eleştirel bir anlam kazandırmak vardı. Öğrencilerin de sınıfta öğretmen kadar aktif olması gerektiğini yani özne-özne ilişkisinin gerekliliğini, tartışarak öğrenmeyi, öğretmenin tanım şeklinde tahtalar dolusu yazdığı ve öğrencilerin de elleri ağrıyarak o tahtayı deftere geçirdiği anlamsız dersler yerine öğrenciyi düşünmeye ve tanımı kendi zihninde oluşturmaya teşvik eden paylaşımcı bir eğitimin ne denli yararlı olduğunu savunduğumuz toplantılarla nitelikli, üretken, yaratıcı, eleştirel düşünen bireylerin yetiştirilebileceğini gördük.
Eleştirel Pedagojinin ne olduğunu genel anlamda biliyordum fakat eleştirel pedagoji gibi bir alanla matematik nasıl bütünleştirilebilir Türkiye’de bunun pek de örneğini bulmak mümkün olmadığından bunu merak ediyordum. Matematiğe eleştirel bir bakış açısıyla bakmak denildiğinde kafamda pek de bir şey oluşmuyordu. Nasıl olur da aksiyomlar üzerine kurulmuş bir sisteme eleştirel yaklaşabiliriz, bu mümkün mü? Mümkünse neden şimdiye kadar böyle bir eğitimle karşılaşmadık? Eğitimciler buna karşı mı çıkıyor yoksa böyle bir yaklaşımda bulunabileceklerinin farkında mı değiller? gibi sorular kafamda dönüp duruyordu.
EME toplantıları öncesi konuyla ilgili fazla bir bilgim yoktu. Fakat matematik eğitimini nasıl eleştirel matematik eğitimi haline dönüştürebileceğimizi merak ediyordum. Şimdiye kadar hiçbir matematik dersimiz eleştirel bir anlam ifade etmemişti. Yaptığımız tek şey sayfalar dolusu tanımları, teoremleri ve hatta soru tiplerini ezberlemekti. Gruba katıldığımda da aklımdaki soru hep “Ben öğretmen olduğumda eleştirel matematik eğitimi verebilir miyim?” oldu. Şimdiye kadar hiçbir öğretmen tarafından görmediğim, adını dahi bu grupla birlikte öğrendiğim eğitimi gerçekleştirebilir miyim? Kafamdaki matematik öğretmeni imajını, yani tahtaya geçip de durmak nedir bilmeden bir makineymişçesine anlatan, sanki farklı bir dilde konuşan, tüm öğrencilerin karşısına geçip yazıp, silip, konuşan; yazıp, silip, konuşan… Kurtarıcımız olan teneffüs zilinin çalmasına kadar öğretmenin bu döngüsü devam eden imajı silebilecek miydim? Yani anlayacağınız verilen matematik eğitimiyle, her konunun arkasından ezberleyene kadar çözdüğümüz aynı tip sorularla konuyu öğrendiğimiz kabul ediliyordu. Oysa öğrenmiyorduk, ezberliyorduk. Kalıcı öğrenmelerin gerçekleştirilebilmesi için sorgulasak, tartışsak fena olmaz mıydı? Ben tüm bu yaşadıklarımı ileride öğrencilerime yaşatmak istemiyorum. Bunun için de eleştirel matematik eğitimine değişebilmek ve dönüşebilmek için sığınıyorum.
3- “Matematik eğitimi, politik bir alan değildir.” şeklinde bir algı empoze edilmesi:
EME ile fark ettim ki matematik derslerinde sosyal sorunlar yok sayılıyor. Her şey mükemmel, hiçbir sıkıntı yok, toz pembe görünüyor dünya. Fakat acı olan bir gerçek var ki dünyadaki tüm renkler toz pembe değil. Siyahlar, griler de var beyazlar yeşiller de…Fakat hiçbiri homojen değil. Çünkü eğitimin sosyal bir arka planı var. Oraya dokunmadan, hayatın gerçeklerine dokunmadan kazanımların ifade ettiği gibi bunu öğrenir, bunu yapar diyemeyiz. Fonksiyonel okuryazarlık tek başına yetmiyor, fakat yetiyor- MUŞ gibi gösterip yolumuza devam ediyoruz. Fonksiyonel okuryazarlığın içerisine eleştirel okuryazarlığı katmazsak öğrenme gerçekleşmez. Öğretmenin ise bu noktada sınıfı bütünleştirmesi gerekiyor. Kendine şu soruları sormalı: “Birlikte öğrenmeyi nasıl sağlayabilirim?” “Etkinlik yaparken herhangi bir sorun çıktığında ne yapacağım?” “Öğrencilerin ön bilgisinde eksiklik varsa ne yapacağım?”
4- Değişime açık olmanın gerekliliği:
EME’ de vurguladığımız bir diğer önemli şeyse öğrencilerin bir arada öğrenebileceği kolektif bir ortam yaratmaktır. Geleneksel eğitim anlayışından farklı bir yol izleyerek herkese insan değeri vermek için böyle bir ortam oluşturulmalı. Hiçbirinin görüşlerine, düşüncelerine önem vermeden tahtaya geçip de bu böyle bu böyle demek öğrenmeyi engeller. Fakat bu eğitim sistemine o kadar maruz kalmışız ki, bize insan değeri verilmeksizin ders işlenmesine o kadar adapte olmuşuz ki nadiren çıka gelen eleştirelliği öne çıkaran öğretmene karşı bir direnç gösteriyoruz.
Neden değişime kendimizi bu kadar kapatıyoruz? Değişim kötü bir şey mi? Her zaman aynı kalamayız ki. Teknoloji gelişiyor, içinde yaşadığımız dünya değişiyor. Buna rağmen hala geleneksel bir eğitim veriyorsak nasıl olacak da eleştirel düşünen bireyler yetiştireceğiz? Birilerine itaat eden nesil yetiştirmek bizim özgürlüğümüzü bir süre sonra yok etmez mi? O zaman ne anlamı kalır Türkiye Cumhuriyeti olmanın? Fikirlerin esaretinde olmanın ülkenin işgal edilmesinden, bağımsızlığımızın elimizden alınmasından ne farkı var ki?
Öğretmen ile öğrenciler arasında bir güç ilişkisi kurulmamalı. Böyle bir ortamda öğrenme gerçekleşmez. Demokratik bir şekilde sınıftaki herkesin eşit olduğu öğrencilere hissettirilmeli ki öğrenciler de genç vatandaşlar olarak bunu iktidardan talep etsinler…Muktedirden hesap sorabilsinler… Tabiki bu kısa bir süreç içerisinde gerçekleşebilecek bir durum değildir. Fakat gerçekleşmesi için çaba sarf edilmediği, emek verilmediği sürece eleştirel matematik eğitiminden bahsetmek doğru olmayacaktır.
5- Her bireyin bir diğerine katacağı pek çok bilgi, birikim ve deneyimin olması:
Her bireyin bir diğerine katacağı pek çok bilgi, birikim, deneyim vardır. Neden bu kadar çeşitli insanların olduğu bir sınıfta bulunurken kendimizi tek bir çeşide hapsedelim ki? Bu durum şuna benziyor: Önümüzde en çok sevdiğimiz yiyeceklerle donatılmış bir masa olsun. Fakat biz bu masadan yalnızca bir yiyeceği seçebiliriz ve bu seçtiğimiz yiyecek dışındakilere dokunamayız bile. Her öğün, her gün, her ay, her yıl o seçtiğimiz yemeği yemek zorundayız. Şimdi soruyorum sizlere. Seçtiğiniz yemek her ne kadar en sevdiğiniz şey olsa da onu her öğünde tüketebilir miydiniz? Bir süre sonra o yiyecek sizi sıkmaz mıydı? Farklı tatlar deneme ihtiyacı hissetmez miydiniz? Hayır, ben her gün sadece sevdiğim yiyeceği yiyebilirim diye buna karşı çıkacaklar elbet olacaktır. Onlara önerim bir deneyin. Gerçekten sabah, öğlen, akşam o yiyeceği tüketin. Belki ilk başlarda sizi mutlu edecektir, fakat günler ilerledikçe belki de hiç sevmediğiniz bir yiyeceğe özlem duyacaksınız. Sınıftaki her bireyin dünyaya yansıttığı o kadar farklı renkler var ki. Neden sadece bir renge bağlı kalalım, gökkuşağının altında dolaşmak varken.
6- Öğretmenin ne öğrettiğinden çok nasıl öğrettiğinin önemi:
EME toplantılarımızdan aklımda kalan şeyler içerisinde belki de en önemli olanı öğretmenin ne öğrettiğinden çok nasıl öğrettiğinin önemli olmasıdır. Öğretmen çok önemli bir konuyu anlatıyor olabilir, kendisi bu alanda çok yetkin, donanımlı biri de olabilir, fakat eğer bu bilgilerini öğrencilerine aktaramıyorsa bunun yerine otoriter bir güç uygulayarak ezberlettiriyor, sorgulattırmıyorsa bildiklerinin ne önemi kalır ki? Eleştirel matematiğin en önemli özelliği ise otoriter değil, diyalog temeline dayanmasıdır. Her insana insan olma hakkı verir eleştirel matematik eğitimi.
Sınıftaki tüm öğrenciler işlenmeyi bekleyen birer madendir. Biliyoruz ki elmasla kömürün kimyasal yapısı aynıdır, aynı elementten oluşurlar. Hiç düşündünüz mü, içerikleri aynı -karbon elementi- olmasına rağmen bu maddeler nasıl oluyor da birisi bu kadar parlak ve ihtişamlıyken, diğeri simsiyah bir taş olabiliyor? Cevap çok basit aslında. Bu farklılık karbonların dizilişinden kaynaklanıyor. Biri ışığın geçişine izin verirken diğeri vermiyor ve sonuç olarak biri insanlığın hayran olduğu elmasa, diğeri ise kapkara kömüre dönüşüyor. Öğrenciler de böyle bence. Her biri çok değerli elementleri içinde taşıyarak geliyor sınıflara. Öğretmenler onların düşüncelerini, fikirlerini biçimlendirirse, öğrenmeyi öğreterek öğrenmeye istekli, meraklı bireyler haline getirebilirse kömürler elmaslara dönüşür ve bilgileriyle, davranışlarıyla ışıl ışıl, dünyayı aydınlatmaya başlarlar.
O zaman öğretmenin görevi çok mühim. Öğretmen, öğrencileri değersiz bir madenden oldukça değerli bir madene dönüştüren bir sanatkârdır. Bu kadarla da bitmez öğretmenin görevi. Sıra bu güzel elmasları işlemeye gelir. Bu elmasları motif motif işler öğretmen. Yalnızca elmasla da kalmaz, içerisine zümrütler, yakutlar ve diğer değerli madenler de katar. Yani öğretmen öğrencilerine bilgiye giden yolda tek bir yolun değil, birden çok yolun olduğunu gösterir. Öğrenmeyi öğretir onlara. Zaten öğretmen yol gösterici değil midir? Farklı bakışlar kazandırır, yol gösterir onlara.
Bir motif, bir taş, bir maden işlenebilir. Fakat burada bahsettiğimiz insanı işlemek. Canlı bir varlığın her hücresini işlemek. İşte bunu yapan öğretmenler, öğretmenlerimiz… Bir şairden, bir roman yazarından, bir heykeltıraştan, bir mimardan, bir ressamdan, bir müzisyenden işi katbekat daha zor olan bir sanatçıdır öğretmen. Onlar kelimeleri, resimleri, olayları, melodileri işlerler ilmek ilmek. Öğretmen ise öğrencilerini işler ilmek ilmek.
Tek isteği öğrencilere bildiklerini öğretmek
Sarf eder tüm benliğini emek emek
Onun değerini bilmemek
Seni sen yapana ihanet etmek demek
7- Yarışmayla değil dayanışmayla öğrenmek:
Toplantılarımızda yarışmayla değil dayanışmayla öğrenileceğinin önemi üzerinde durduk. Her ne kadar bazıları, kariyerist yaklaşımı benimseyenler, yarışmacı eğitim sistemini savunarak bu yaklaşımın öğrencileri çalışmaya teşvik edeceğini belirtse de EME grubu olarak toplantılarmızda bu görüşe karşı olduğumuzu belirttik. Çünkü, yarışmayla değil dayanışmayla öğrenilir. Önemli olan birlikteliktir. Yalnızca öğrenciler için değil toplumsal yaşam için de birlik ve dayanışma çok önemlidir. Bununla alakalı atalarımız bizlere ne kadar çok atasözü bırakmışlar: “Birlikten kuvvet doğar”, “Yalnız taş duvar olmaz.”, “Bir elin nesi var iki elin sesi var.”, “Nerede birlik orada dirlik.” Anca beraber kanca beraber”, “El elile, değirmen yel ile.”,”Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.”…
Demem o ki yarışma; birlik, beraberlik ve dayanışmadan önemli olsaydı atasözlerimiz bu şekilde olmazdı. Sonuçta bu atasözlerinde yüzyılların birikimi ve deneyimi var.
Öte yandan sosyal psikolojik deneylerle de motive ettiğini, özendirdiğini, hırslandırdığını sağladığı iddia edilen yarışmacı eğitim anlayışının öğrencinin psikolojisi üzerinde büyük sorunlar bıraktığı tespit edilmiştir. Yarışmacı eğitim sistemi öğrencilere kıskançlık, sinir, öfke gibi kontrol edilmesi oldukça güç olan hasarlar verebilir ve öğrencileri depresyona sürükleyebilir. Bu nedenle öğretmenlere önemli görevler düşüyor. Bu görevlerin başında öğretmenin hiçbir şekilde öğrencileri birbirleriyle kıyaslamaması, rekabeti, yarışmayı eğitimin içerisine sokmaması gerekir. Yarışmacı eğitim yaklaşımını benimsemiş bir öğretmen, bir öğrenciyi mutlu ederken diğer tüm öğrencileri psikolojik anlamda olumsuz etkileyebilir. Fakat biliyoruz ki dönüştürücü entelektüel bir öğretmen her öğrenciye eşit davranmalı, onları birbirleriyle yarışan arabalara benzeten yarışmacı eğitim sistemi yerine birbirleriyle bütünleştiren, dayanışmaya ve işbirlikli öğrenmeye teşvik eden bir yaklaşımda bulunmaya özen göstermelidir.
EME’ de yaptığımız tüm çalışmaların, konuşmaların, tartışmaların, sorgulamaların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bizlerin de böyle bir farkındalık kazanmışken bunu ürünlere, somut verilere dönüştürmeden toplantılarımızın bitmesini kesinlikle istemem. EME’nin bir sonraki aşamasının özellikle ilköğretim matematik ve hatta okul öncesi eğitimden başlayarak eleştirel okuryazarlığı ön plana çıkaracak projeler hazırlamak, etkinlikler üretmek, öğrencileri bu konularda bilinçlendirmek ve matematiğin tartışılmayan, sorgulanmayan teorik temelden oluştuğu görüşünü yıkmak faydalı olacaktır. Benim buradaki rolüm ise matematik ders materyallerini incelemek ve eleştirel bir nitelik kazandırarak geliştirmek olabilir.
Eğer dünyamızı değiştirmek, geliştirmek istiyorsak düşünmeli, sorgulamalı, yeni fikirler üretmeliyiz. Hiçbir insan bir diğerinin kuklası değildir, düşünebildiğimiz takdirde kimsenin bizim duygularımızı, düşüncelerimizi kontrol etmesine, belirlemesine izin vermemeliyiz. Herkesin düşünmeye cesaret edebildiği bir dünya dileğiyle…
Meltem Miser
Gazi Eğitim Fakültesi Matematik Öğretmenliği 3. Sınıf Öğrencisi
621 total views, 1 views today