Press "Enter" to skip to content

MEKTEP-MEDRESE   Dr. Bülent Avcı

29.06.2024

Eğitimin Solu ve Sol’un Eğitimi

Bu yazıyı Cumhuriyet tarihini baz alarak kronolojik bir dizgede yapmayı planlamıştım. Fakat, son gelişmelerin ışığında bugünden geçmişe bakarak bir okuma yapmaya karar verdim. Bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında eğitimde köklü değişimler yapma gayreti içinde. Genel olarak bakıldığında yeni müfredat, ders içeriklerinde sadeleşme ve dersler arasında dikey bir uyum ve düzen sağlama iddiasında. Ayrıca, müfredat, öğrencilerin sosyal, ahlaki (manevi) ve duygusal gelişimlerinin önemine vurgu yapmaktadır.

Maarif Modeli adıyla sunulan pakete, sosyalist sol haricinde tepki gösteren yok gibi. Genel argüman, bu modelin bilimsel olmadığı ve dinci-gerici bir içeriğe sahip olduğu yönünde. Fakat bu zaten bilinen bir şey: Din eksenli siyaset yapan bir iktidarın ilerici-devrimci bir müfredatı benimsemesi beklenemez. İlerici alternatif olarak savunulan laik-bilimsel eğitim ise içerikten yoksun ve çok kullanılmaktan aşınmış bir slogan olmanın ötesine maalesef geçemiyor. Dahası, sol muhalefet, eğitimdeki değişimlerin ne kadarının global kapitalizmin dayatmalarıyla yapıldığı ve AKP hükümetinin kendi ajandasının bu değişimlerde ne kadar bir yer kapladığı konusuna ilgisiz duruyor. Bu durum, olup biten şeylerin somut olarak anlaşılmasını zorlaştırırken, birleşik bir toplumsal cephe yaratma şansını da azaltıyor.

Türkiye, global kapitalist dünyada bir çeşit yarı-sömürge statüsündedir. Ekonomi, eğitim, savunma gibi alanlarda emperyalist-kapitalist merkezlerle çelişecek politikalar uygulayamaz. AKP hükümetinin son yirmi yılda uyguladığı eğitim politikalarının temel ekseni batı merkezli neo-liberal (yeni-sağ) ideolojidir. Öğretmenlerin proleterleştirilmesi ve okulların tam anlamıyla ticarethaneye dönüşmesini hedefleyen bir özelleştirme sürecidir. Bu sürece dahil edilen imam-hatip okullarının yaygınlaşması ikincil bir durumdur ve neoliberal politikalarla çelişmez. Devlet okulları kapitalist düzende klasik misyonunu çoktan tamamladı. Aynı konuda daha önce yazdığım bir yazı için (http://www.criticaleducationnetwork.net/devlet-okullarinin-sonu-bulent-avci/).

Global-neoliberal politikaların merkezi Amerika ve İngiltere’dir. Amerika’da tüm devlet okulları, büyük paralar ödeyerek (iş dünyasında outsource denilen mekanizma), eğitim-danışmanlık şirketleri ile çalışmak zorunda. Türkiye’de bu ilişki Ensar Vakfı ve benzeri dinci vakıf-şirketler üzerinden yapılıyor; bu durum AKP’nin doğası gereğidir. Burada Sol duruşun esas muhalefet etmesi gereken nokta bu ilişkinin kendisidir. Şimdi bir an için CHP’nin iktidara geldiğini hayal edelim. CHP, Ensar Vakfı yerine, gayet modern ve laik değerlere saygılı bir eğitim-danışmanlık firmasıyla çalışsa sorun çözülmüş mü olur?

Yeni müfredatın ahlaki, duygusal ve sosyal gelişmeyi önemser gözükmesi de neoliberal eksenli bir durumdur. Son otuz yıldır test-merkezli eğitim politikaları uygulayan Amerikan liberalizmi, bu durumun öğrencilerde yarattığı tahribatın farkına varınca, son yıllarda, tüm devlet okullarında (social-emotional learning) sosyal-duygusal öğrenme derslerini müfredata dahil etmeye başladı. Amerika’da seküler bir perspektifle yapılan şey, Türkiye’de din sosuna bulanarak yapılmaya çalışılıyor. Burada muhalefetin odaklanması gereken nokta, bu duygusal-sosyal öğrenme biçim ve içeriğinin, seküler ya da dinci hiç fark etmez, özne karakteri gelişmiş bireyler yerine pasif ve uysal insanlar yetiştirmeyi hedeflemesidir.

Bu noktada Sol muhalefetin önemli bir çelişkisi ortaya çıkıyor: Batıdan gelen ve eğitimde değişim-gelişim diye lanse edilen neoliberal kavram, politika ve uygulamaları ilericilik adına eleştirel bir filtreden geçirmeden çabucak benimseme eğilimi çelişkili bir durumdur. Bu konularda net bir tutumu olması gereken eleştirel pedagoji eğitimci-akademisyenler bazen bu çelişkinin bir parçası olabilmekteler. Dikkatle bakıldığında bazı Sol çevrelerin neoliberal eğitim politikalarını ilericilik (laik ve bilimsel) adına savunduğu görülebilir.

Eğitim, cumhuriyetin kuruluşu ve sonrasındaki otuz yılında, köy enstitüleri ile kurucu bir unsur oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ilköğretim ve ortaöğretimde Fransız modeli, yükseköğretimde ise Alman modeli esas alındı. İkinci Dünya Savaşı sonrası ise Amerikan hegemonyası eğitimin tüm alanlarını belirlemeye başladı. Eğitim politikaları üzerinden oluşan ayrım camii-kışla gerilimine paralel olarak laik-dinci, ilerici-gerici, okul-medrese şeklinde gelişti. Bu ayrım çizgisi tarihsel olarak işlevseldi ve seküler bir kültürün oluşmasında etkili oldu. Fakat yukarıda belirttiğim gibi, günümüzde bu gerilimden çok daha belirleyici olan uluslararası sermayenin dayatmaları var. Mücadelenin bayrağını ilkin ve en başta bu dayatmalara karşı dikmek gereklidir. Gerici politika ve uygulamaları bu çerçevede anlamak ve alternatifler geliştirmek gereklidir.

Bu anlamda, laik ve bilimsel eğitim talep eden sosyalist solun kendisini, içerisinde CHP çizgicisini de barındıran merkez sağ ve liberal yaklaşımlardan kesin çizgilerle ayırmalıdır. Zira meclisteki tüm partiler neoliberal eğitim politikalarıyla uyumludur. Bu uyumun içinden üretilen laik-bilimsel eğitim talebi kitleler üzerinde etkili olamıyor. Günümüz dünyasında bilim denilen şey, egemen sınıfların tahakküm aparatına dönüşmüş vaziyette. Bu yüzden bilimsel eğitim talebini içini doldurarak savunmak ve talep etmek gerekir.

Özetle söylersek, Maarif Modeli ve benzeri eğitim politika ve uygulamalarına muhalif bir duruş sergilerken, ilk odaklanmamız gereken yer bu politikaların neoliberal kapitalist sistemle olan ilişkisidir. İktidarın dinci-kozmetik dokunuşları ikincil bir durumdur. Birinciyi ihmal edip ikinciye odaklanmak, geniş ve etkili bir toplumsal muhalefet örgütlemeyi zorlaştırır.

Dr. Bülent Avcı

24 Haziran 2024, Seattle

 179 total views,  1 views today

EĞİTİM  
Sinem Canpolat

21.10.2021

Finlandiya’da Yükseköğretim

Sinem Canpolat

Finlandiya eğitimdeki başarısı ile tüm dünyanın hayranlıkla takip ettiği bir ülke. Benim de bu ülkede eğitim alma şansım oldu. Şu anda Doğu Finlandiya Üniversitesi’nde okuyorum. Finlandiya’daki eğitim sistemini ve Türkiye’deki yükseköğretim uygulamaları ile olan farklılıklarını kendi gözlemlerime dayanarak paylaşmak istiyorum.

Finlandiya eğitim sisteminin en önemli özelliği, öğrencinin kendi öğrenme hızında ilerlemesine önem vermeleri. Özellikle ilköğretim ve temel eğitimde öğrencinin öğrenme hızında ve nispeten esnek bir öğrenme ortamı sunulması daha bilindik bir uygulama. Deneyimlemeden önce, bunun yükseköğretim için önemini kavrayamamıştım. Oysa oldukça motive edici bir uygulama.

Türkiye’deki üniversitelerde öğrencinin bireysel özellikleri veya öğrenme hızından çok önceden belirlenmiş bir akademik takvimin uygulaması var. Sınav tarihi, sunum tarihi, hangi kaynakların okunacağı, hangi sırayla okunacağı… Her şey önceden dersin sorumlu akademisyeni tarafından belirlenmiş oluyor ve öğrencilere dönem başında bildiriliyor. Öğrenciler yetişkin oldukları halde okuyacakları kitapları bile kendileri seçemiyor. Ki bu durum öğrencilerin motivasyonunu etkiliyor. Hangi hafta hangi kitabı okuyacağımızı öğretmen seçiyor ve bitirme hızımızı bile kendimiz belirleyemiyoruz. Okuma hevesini kırmak için kasten uygulanan bir yöntem sanki bu.

Oysa Finlandiya’daki üniversitede derslerin işlenişi şu şekilde ilerliyor: Dönem başında öğrenciye yararlanabileceği kaynaklar ve değerlendirme için alternatifler sunuluyor. Öğrenci istediği kaynağı, kendi seçtiği yöntemle çalışıyor, dönem sonu değerlendirmesinin nasıl yapılacağını da yine öğrenci seçebiliyor. Bu bir yazılı sınav olabileceği gibi, bir rapor, sunum vb. bir çalışma da olabiliyor. Öğrenci çalışmasını ne zaman bitirirse ders o zaman bitiyor. Bir öğrenci bir ayda, diğeri üç ayda tamamlayabiliyor. Katı bir ders takvimi yok, sadece yarıyılı belirleyen bir bitiş tarihi var.

Böylece öğrenciler kendi ilgilerine ve öğrenme tarzlarına göre yöntemi seçip dersten başarılı oluyor. Finlandiya’daki yükseköğretimin motive edici yönü bu. Sürekli aceleyle ödev, sunum yetiştirmeye çalışmayıp, aslında daha fazla ve verimli çalışılmış oluyor. Daha az kaygı ile daha istekli çalışılıyor.

 1,155 total views

DOSTÇA  
Emin Toprak

20.05.2024

Mayıs ayının acı ve sızıları…

C. Baudelaire (1821-1867): “En korkunç acılar sessiz çekilen acılardır.” diyor.

Bizim tarihimiz çatışma ve savaşların mirası olan: kan, acı, göç, kin ve çığlıklarla dolu.

Evet: kan, acı, göç, kin, ve çığlıklar …

Mayıs ayı da bu acı ve çığlıklardan payına düşenleri almış ve bu ağır yükleriyle yavaş yavaş yol alıyor.

O bagajda: Halklarımızın bağımsız-özgür geleceği için yola çıkıp idam edilen, prangalanıp işkencede öldürülen, Taksim Meydanında kurşuna dizilen nice fidanın şiir-öykü olmuş fakat hiç tükenmemiş sızı ve çığlıkları var.

O kan, acı, göç, kin dolu bagaja; Korku Tapınağı’nda kaybolanları, zorla korucu yapılanları, Güçlükonak’ta katledilenleri, Yeşilyurt’ta dışkı yedirilenleri bulan-kanıtlayan, bu yüzden de kendi yurdunda yaşama güvencesi kalmadığı için yurtdışına sığınmış olan Celal Başlangıç 3 Mayıs 2024 günü o yad ellerde öldü.

Ve böylece, Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Mehmet Uzun, Necmettin Salaz gibi ‘memleket özlemiyle ölenler’ listesine Celal Başlangıç da katıldı.

15 Mayıs 2024 günü Kobani davası tutuklularına ağır cezalar verildi, eş zamanda 28 Şubat Davası tutuklularına “af” geldi. Peki, her iki karar da çok manidar değil mi?

15 Mayıs Dünya Çiftçiler Günüdür. Çiftçi; tarım ve hayvancılıkla uğraşan, tarla ve bahçenin: tahıl, sebze, meyvesi ile hayvan gücünü kullanan, süt, et, yumurta vb. gibi yaşamsal ürünleri sağlayan-yetiştiren-pazarlayandır. Dünyadaki ilk uygarlığı başlatan ender coğrafyalardan biridir Mezopotamya!

Mezopotamya; Fırat ile Dicle çevresindeki toprak ve tüm canlılara can vererek nice uygarlıklara da barınak olmuş coğrafyadır. Bu coğrafyada şimdi; topraklar çorak, hayvancılık can çekişiyor, halk güvencesiz, yoksul, acılı…

İşte bugün ’19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı!’

Sokaklar işsiz dolu, gençlerimiz güvensiz, güvencesiz. Ve bu gençler geleceklerini yurtdışında arıyorlar!

* * *

2024 Mayıs ayı devam ediyor.

Sn. Özgür Özel; iki ay önce yapılan yerel seçimlerin birincisi olmuş ana muhalefet partisi CHP lideri olmanın haklı gururuyla halkın arasındaydı.

Özel’in mayıs ayı gündemi de çok yoğundu. O, tek başına karar verip yol almakta olan kibirli bir anlayışı tökezletmiş ve o üstenci anlayışı, ‘öteki’ saydıklarıyla görüşmek zorunda bırakmıştı. Amacı, uygarca ilişkiler kurup ülkedeki gerginlikleri azaltmaktı. Bu da toplumsal barış için yapılması gereken bir görevdi. Ben de onun bu girişimine saygı duydum ve alkışladım.

Özgür Özel, 1 Mayıs İşçi-Emekçi Bayramı kutlaması için, eline Anayasa Mahkemesi kararı yazılı bir afişle Saraçhane Meydanına gelmişti.

Orada alkışlanan bir konuşma yaptı ve yasaklanan Taksim Meydanının işçi-emekçilere açılmasını istedi. Ve sonra her ne olduysa, nasıl bir ‘fısıltı’ geldiyse, birdenbire ortadan kayboldu!

Bu kayboluşun nedenini soran bir gazeteciye de: “Biz şu anda Türkiye’nin 1. partisiyiz. Bunun sorumlulukları var… 31 Mart’ın kazananı olan bir parti olarak varıp da polise verilmiş kanunsuz emre rağmen polisle itişip kakışmak bana da partime de yakışmazdı.” deyivermişti!

Vay be!!

Elinde Anayasa Mahkemesi kararı olduğu halde kaçıyor!

Hem de yasaklı Taksim’e işçi sendikaları ile birlikte yürümeye de söz verdiği halde!.

Ve hem de o meydanda emekçilere çektiği ‘ajitasyonu’ unutarak, bu tuhaf savunmayı yapıyor.

Peki, bir vali ya da bir bakan, elinde Anayasa Mahkemesi kararıyla hak arayan bir ana muhalefet partisi başkanı ile polis ile çatışmaya sokar mı?

Aslında bu görevliler sık sık ‘ben devletim’ diyerek, yasal olmayan yetkilerle görev yapıyorlar.

Peki, o zaman Sayın Özel’in bu yasadışı hukuksuzlukla mücadele etmesi gerekmiyor mu?

Acaba kendisi ile bile itişip-kakışacak polisler sıradan vatandaşlara neler yapacağını hiç düşünmedi mi?

Ya, kendisi çekip gittikten sonra o tutuklanan, suçlanan emekçilere…!

Özel, 18 Mayıs 2024’te “Büyük Eğitim Mitingi” için yine Saraçhane’de… Ve katılım sayısı da çok az!…

Bu kez de öğretmen atamalarını odak yapan bir konuşma yaptı. Ayrıca, 2002’den bugüne öğretmen maaşlarını, ‘çeyrek altın’ alım gücüyle hesaplayarak kıyasladı ve özetle:

  • 93 eğitim fakültemiz var ve sürekli öğretmen yetiştiriyor!
  • Madem atamayacaktın, 68 bin günahsızı niye okuttun?
  • Madem atamayacaktın 1 milyon günahsızı niye okuttun, diploma verdin ve şimdi sırtını dönüyorsun? Dedi.

Tabii ki bunlar söylenmesi gerekenlerdi ve söylendi.

Ben emekli bir eğitimci vatandaş olarak isterdim ki: Sn. Özel veya CHP’nin olası (gölge) Milli Eğitim Bakanı o meydanda; ‘zorunlu din dersi’ verilerek laiklik ilkesinin nasıl yok edildiğinin altı kalın çizgilerle çizerek ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni odak alan konuşma yapsınlar. Ve bu sistemin hurafelere dayalı olan Ortaçağ felsefesini anlatsınlar. Sonra da kendi hedefleri ile yapacaklarını, halkımıza ilan etsinler.

Sanırım yine: ‘aman ürkütmeyelim’ diye düşündüler ve yapmadılar!

Bari hiç olmasa Yusuf Tekin’in; 2013-2018 yıllarında MEB’in 36. ve son müsteşarı, 2023’ten beri Milli Eğitim Bakanı olarak: 2013’te gerici diyanet-vakıf-cemaat-tarikat denetiminde başlatılan: dindar-kindar bir nesil yetiştirme amaçlı 4+4+4’ü başlatan kişi olduğunu, tüm halkımıza anlatsalardı.

Olmaz mıydı?

O da olmadı…

Emin Toprak – DOSTÇA

 339 total views,  1 views today

EĞİTİMİN FELSEFESİ VE SOSYOLOJİSİ           Prof.Dr.Ulaş Başar Gezgin

20.04.2022

Barış Eğitimi Üzerine

 

Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin
ulasbasar@gmail.com

Bu savaşlarla dolu dünyada barış eğitimi, savaşlara son verebilir mi? Veremez; ama barış eğitimi tümüyle etkisiz de değildir. En azından öğrencilere savaş karşıtı tutumlar aşılayabilir. “Barış eğitimi, şiddete ve çatışmaya dayanan sorun çözme yöntemleri yerine barışçıl sorun çözme yöntemlerinin öğretildiği bir eğitsel süreç” olarak tanımlanıyor (Polat, Arslan ve Günçavdı, s.36).

Barış eğitiminin başarılı olabilmesi için, temas denencesinin (hipotez) ötesine geçilip ortak hedefler belirlenmesi gerekiyor (Johnson ve Johnson, 2005). Barış eğitiminin bir dönüştürücü eğitim olması beklenir (Turay ve English, 2008). Oysa sınıfta sağlanan barış ortamı, dışarıdaki çatışmalarla sabote ediliyor. Bir yıllık bir barış eğitimi programı, tutumlarda olumlu değişmeler yaratabiliyor; ancak bunlar, çatışma ortamında ikincil kalıyor ve hızla değişebiliyor (Rosen ve Salomon, 2011). Tarihsel anlatılar, barış eğitimi önünde büyük bir engel; tarihyazımının barış yanlısı olacak bir biçimde yenilenmesi gerekiyor (Feldt, 2008). Askeri tarihin, yerini kültürel tarihe bırakması şart (Elmersjö ve Lindmark, 2010).

Yeterince sorgulayıcı olmayan bir barış eğitimi, sorunun bir parçası oluyor (Zembylas ve Bekerman, 2013); bunun için ‘barış eğitimi’ yerine ‘eleştirel barış eğitimi’ kavramını kullananlar var (Bajaj, 2015, 2019; Bajaj ve Brantmeier, 2011; Brantmeier, 2013; Golding, 2017; Zembylas ve Bekerman, 2013). Bu bağlamda eleştirel pedagojiyi Avrupa-merkezli bulan sömürgecilik sonrası yaklaşımlar da söz konusu – ki bunların barış eğitimine yansımalarını görüyoruz (bkz. Zembylas, 2018). Ana akım barış eğitiminin altında yatan neo-liberal mantığı da sorgulamaya açmak gerekiyor (Gruber ve Scherling, 2020). Ayrıca, yukarıdan aşağıya geliştirilen barış ve barış eğitimi modelleri başarısızlığa mahkum; yerel bağlamları dikkate almak gerekiyor (Lauritzen, 2016). Bir de şu var: Barış eğitimiyle verilecek kavramlar, çocukların yaşsal gelişim düzeyine göre belirlenmeli (Lewsader ve Myers-Walls, 2017).

Barış eğitiminin önünde, kısa dönemlik güzel sonuçların zaman içinde kaybolması, varolan çatışma ortamının ötekinin bakış açısını görmeyi olanaksızlaştırması ve güç asimetrileri gibi engeller bulunuyor (Kupermintz ve Salomon, 2005). Eşit sayılmayınca barıştan uzaklaşıyoruz (bkz. McConnell ve ark., 2021). McCorkle (2017), son dönemde barış eğitiminin içine toplumsal adalet, çevre eğitimi, eleştirel kuram ve çokkültürlü eğitimin girmesini olumlu karşılıyor; ancak bir yandan da uyarıyor: Bu, bizi, barış eğitiminin ana konusu olan, savaş karşıtlığı ve militarizm eleştirisinden uzaklaştırmamalı.

Brock-Utne (2009) savaşın erilliğine dikkat çekiyor. Bu durumda barış eğitimi, savaş yanlısı erillik yerine barış yanlısı dişilliğe öncelik verecek. Yablon (2009), bu bağlamda, İsrail’de Arap ve Yahudi kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha barışçıl (güvercinsi) olduğunu bulguluyor.

Barış eğitimin başarılı olması için, ‘kısa temas’ yerine uzun erimli projeler geliştirilmeli; barış, okul duvarlarından dışarıya taşmalı ve duygular gözden kaçırılmamalı (Schimmel, 2009). Ders kitapları, barış ve insan hakları adına gözden geçirilmeli (Åström Elmersjö, 2014; Shuayb, 2015). Mishra (2011) şöyle diyor:

“Barış eğitiminin okullarda düzenli bir içerime ve müfredat beklentisine dönüşebilmesi için, devletler düzeyinde de dünya genelinde de, öğretmenlerin, barış eğitiminin azaltmayı hedeflediği damgalama, çatışma ve eşitsizlikle mücadele etmek için çoklukla toplumsal olarak rahatsız edici ve çelişkili konuları öğretmeye hazır olması gerekiyor” (s.203).

Cabedo-Mas (2015), barış eğitimine katkı için müzik derslerinden yararlanılmasını öneriyor – ki bu, çok gözden kaçmış bir konu. Barış için müzik girişimleri, aslında müziğin barış eğitimi için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Tjersland (2019), barış eğitimi için danstan yararlanıyor. Olga ve Antonina (2018), genel olarak sanat eğitimini barış eğitimine bağlıyor. Gerstein ve ark. (2021) ise sporun barış eğitimine katkı sunabileceğini gösteriyor. Ancak, yarışmacı sporların (diğer bir deyişle, birinin ötekini yendiği sporlar) barışa katkısı kısıtlı olacak. Bunun yerine, karma takımlar yeğlenmeli. Yine aynı biçimde, Tamashiro ve Furnari (2015) ve Van den Dungen ve Yamane (2015)., barış müzelerinin barış eğitimine katkısına dikkat çekiyor. Ancak, müzeler, çoğulcu bir barış anlatısına izin verdikleri ölçüde değerli. Bugün Türkiye’deki tek barış müzesi, Çanakkale’de.

Barış eğitiminin siyasal bağlamı da önemli. ABD’de ve birçok ülkede sağ kesim, şahinsi (savaş çığırtkanı) iken, sol kesim, güvercinsi (barış yanlısı). Bu da, barış eğitiminin kimi kesimlerce sol bir proje olarak görülmesine ve böylelikle reddedilmesine yol açıyor (Charalambous, Charalambous ve Zembylas, 2013). İşin aslı şu: Herkes barış istemiyor. Toplumlarda savaşlardan kazananlar var. Onların sesi genellikle daha çok çıkıyor. Bu nedenle, Harris (2002)’nin sorusu oldukça yerinde: “Politikacıları ve eğitimcileri barış eğitimini desteklemek üzere kaynak ayırmaya nasıl ikna edeceğiz?” (s.28)

Kaynakça

Åström Elmersjö, H. (2014). History beyond borders: Peace education, history textbook revision, and the internationalization of history teaching in the twentieth century. Historical Encounters, 1(1), 62-74.

Bajaj, M. (2015). ‘Pedagogies of resistance’ and critical peace education praxis. Journal of Peace Education, 12(2), 154-166.

Bajaj, M. (2019). Conceptualising critical peace education for conflict settings. Education and conflict review, 2, 65-69.

Bajaj, M., & Brantmeier, E. J. (2011). The politics, praxis, and possibilities of critical peace education. Journal of Peace Education, 8(3), 221-224.

Brantmeier, E. J. (2013). Toward a critical peace education for sustainability. Journal of peace education, 10(3), 242-258.

Brock-Utne, B. (2009). A gender perspective on peace education and the work for peace. International Review of Education, 55(2), 205-220.

Cabedo-Mas, A. (2015). Challenges and perspectives of peace education in schools: The role of music. Australian Journal of Music Education, (1), 75-85.

Charalambous, C., Charalambous, P., & Zembylas, M. (2013). Doing ‘Leftist propaganda’or working towards peace? Moving Greek-Cypriot peace education struggles beyond local political complexities. Journal of Peace Education, 10(1), 67-87.

Elmersjö, H. Å., & Lindmark, D. (2010). Nationalism, peace Education, and history textbook revision in Scandinavia, 1886-1940. Journal of Educational Media, Memory, and Society, 2(2), 63-74.

Feldt, J. (2008). History and peace education in Israel/Palestine: A critical discussion of the use of history in peace education. Rethinking History, 12(2), 189-207.

Gerstein, L. H., Blom, L. C., Banerjee, A., Farello, A., & Crabb, L. (2021). Sport for social change: An action-oriented peace education curriculum. Peace and Conflict: Journal of Peace Psychology, 27(2), 160–169.

Gruber, B., & Scherling, J. (2020). The relevance of unmasking neoliberal narratives for a decolonized human rights and peace education. International Journal of Human Rights Education, 4(1), 3.

Golding, D. (2017). Border cosmopolitanism in critical peace education. Journal of Peace Education, 14(2), 155-175.

Harris, I. (2002). Challenges for peace educators at the beginning of the 21st century. Social Alternatives, 21(1), 28-31.

Johnson, D. W., & Johnson, R. T. (2005). Essential components of peace education. Theory into practice, 44(4), 280-292.

Kupermintz, H., & Salomon, G. (2005). Lessons to be learned from research on peace education in the context of intractable conflict. Theory into practice, 44(4), 293-302.

Lauritzen, S. M. (2016). Educational change following conflict: Challenges related to the implementation of a peace education programme in Kenya. Journal of Educational Change, 17(3), 319-336.

Lewsader, J., & Myers-Walls, J. A. (2017). Developmentally appropriate peace education curricula. Journal of Peace Education, 14(1), 1-14.

McConnell, J. M., Liu, T., Brown, E. M., Fort, C. J., Azcuna, D. R., Tabiolo, C. A. M., Kibble, C. D. M., & Winslow, A. B. (2021). The Multicultural Peace and Justice Collaborative: Critical peace education in a research training environment. Peace and Conflict: Journal of Peace Psychology, 27(2), 191–202.

McCorkle, W. (2017). Problematizing war: reviving the historical focus of peace education. Journal of Peace Education, 14(3), 261-281.

Mishra, L. (2011). Pre-service teacher training for peace education. International Journal of Peace and Development Studies, 2(7), 203-210.

Olga, K., & Antonina, L. S. (2018). Peace education as arts education: in Search of new strategies. Философия и космология, 21, 74-83.

Polat, S., Arslan, Y., & Günçavdi, G. (2016). The Qualities of Teachers Who Instruct Peace Education: Views of Prospective Teachers’ Who Attended the Peace Education Programme. Journal of Education and Practice, 7(28), 36-45.

Rosen, Y., & Salomon, G. (2011). Durability of peace education effects in the shadow of conflict. Social Psychology of Education, 14(1), 135-147.

Schimmel, N. (2009). Towards a sustainable and holistic model of peace education: A critique of conventional modes of peace education through dialogue in Israel. Journal of peace education, 6(1), 51-68.

Shuayb, M. (2015). Human rights and peace education in the Lebanese civics textbooks. Research in Comparative and International Education, 10(1), 135-150.

Tamashiro, R., & Furnari, E. (2015). Museums for peace: agents and instruments of peace education. Journal of Peace Education, 12(3), 223-235.

Tjersland, H. (2019). The dancing body in peace education. Journal of Peace Education, 16(3), 296-315.

Turay, T. M., & English, L. M. (2008). Toward a global culture of peace: A transformative model of peace education. Journal of Transformative Education, 6(4), 286-301.

Van den Dungen, P., & Yamane, K. (2015). Peace education through peace museums. Journal of Peace Education, 12(3), 213-222.

Yablon, Y. B. (2009). Gender differences in peace education programmes. Gender and Education, 21(6), 689-701.

Zembylas, M. (2018). Con-/divergences between postcolonial and critical peace education: Towards pedagogies of decolonization in peace education. Journal of Peace Education, 15(1), 1-23.

Zembylas, M., & Bekerman, Z. (2013). Peace education in the present: Dismantling and reconstructing some fundamental theoretical premises. Journal of Peace Education, 10(2), 197-214.

 1,005 total views

Copyright © 2020 | Design & Development Serdar Kurtoğlu