01.09.2019
Devlet Okullarının Sonu
Bülent Avcı
Son dönemde Türkiye’deki kötü gidişe ilişkin tartışma başlıklarında eğitim meselesi ön sıralarda yer alıyor. Birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında yaşanan gerileme farklı gerekçelendirmelerle de olsa nerdeyse herkesin kabul ettiği bir konu. Konu üzerinde yürütülen tartışmalar, Türkiye’nin fazlasıyla kendi içine kapanmış olmasından dolayı, maalesef içerikten yoksun bir yüzeyselliğin ötesine geçememekte; küresel ekonomi-politikten kopuk olarak gelişen tartışmalar günübirlik polemiklerin içine hapsolmakta.
Neoliberal ideoloji 1980’den itibaren nerdeyse tüm dünyayı şekillendirdi ve halen şekillendirmeye devam ediyor. Girişimcilik ve piyasa değerleri üzerine inşa edilen bu dünya görüşü, makro-sosyoekonomik ve politik dengelerden tutunda günlük hayatımızın en ince ayrıntılarına dek sirayet etmiş vaziyette. Neoliberal ideolojinin hegemonya kurduğu alanların en önemlilerinden biri de eğitim.
Peki nedir olup biten eğitim dünyasında?
Şunu en başta belirtmek gerekir ki, parasız-zorunlu kamu eğitiminin ortaya çıkışı ve şekillenmesi sermayenin ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda olmuştur. Endüstrileşme sürecinde, zorunlu kamu eğitimi üretim sürecine kalifiye iş gücü ve ulus-devletlere makbul vatandaş yetiştirme işlevi gördü. Bununla beraber, farklı toplumsal güçlerin katkısı ve müdahalesi ile kamu eğimine kısmen de olsa demokratik bir misyonda kazandırıldı.
Fakat küresel dünyanın efendileri yaygın kamu eğitimine endüstrileşme dönemin de olduğu kadar ihtiyaç duymuyor artık. Devlet okulları kapitalist dünyanın içindeki misyonunu tamamlamış görünüyor. Günümüz dünyasında üretimi sürdürmek için yığınların emeğine duyulan ihtiyaç büyük oranda azalmış vaziyette: Bir çok üretim ve servis alanı insan emeğine ihtiyaç duyulmadan yapılabilmekte. Dolayısı ile küresel dünyanın efendileri (sermaye) emeğine ihtiyaç duyulmayan geniş kitlelere kaliteli eğitim götürmeyi gerekli bulmuyor artık. Sermayenin ulusal sınırları çoktan aştığı günümüz dünyasında geleneksel anlamda ulus-devlet tarzında bir vatandaş topluluğuna da ihtiyaç duymuyor. Bu durum eğitime aktarılan paranın miktarını kısarken, öte yandan mevcut eğitim bütçesinin bir şekilde özel şirketlere aktarılmasının kanallarını (outsource) yaratıyor.
Özellikle 1980’den itibaren Amerika’da Reagan ve İngiltere’de Thatcher ile başlayan neo-liberal (yeni-sağ) politikalar bu perspektiften hareketle devlet okullarını ve eğitimini tekrardan şekillendirmeye başladı ve süreç halen devam etmektedir. Örneğin Amerika’da eğitimdeki neoliberal politikaların sonucunda, vatandaşın ödediği vergilerden oluşan eğitim bütçesinden, büyük yayın evlerine ve eğitim danışmanlığı firmalarına aktarılan para devasa boyutlarda. Yine Amerika’da okulların aldığı ödenek öğrencilerin standart-testlerden aldığı notlara göre belirlenmekte. Dolayısıyla, bundan en olumsuz etkilenen yoksul bölgelerdeki okullar olmakta; yoksul mahallerde bir çok okul kapanırken bir çoğu da charter school dedikleri (finansmanını devletin yaptığı ama özel şirketlerin yönettiği kar amaçlı) kurumlara peşkeş çekilmekte. Dahası, Amerikan ordusu yoksul mahallerdeki liselerde merkezler açarak öğrencileri burs verme vaadiyle asker olmaya özendirmekte ve okulları askerlik şubesi gibi kullanmakta.
Amerika ve İngiltere de şekillenen neoliberal politikalar ve uygulamalar (Türkiye’nin de dahil olduğu) diğer ülkelere empoze edilmekte. Başka bir deyişle Türkiye’de eğitimdeki neoliberal dönüşüm AKP’den çok öncesine, Özallı yıllara uzanan bir geçmişi var.
Eğitimde piyasacı mantığın şekillendirdiği küresel düzeydeki bu dönüşüm devlet okullarının sayısını azaltıp (yada ihtiyaç olduğu halde yeni okullar inşa etmeyip) eğitimin kalitesini düşürse de, fiilen yok edecek anlamına gelmiyor. Devlet okullarının öğrencilerin çok yönlü gelişimine ortam ve olanak sağlayan, ve kar amacı güdülmeyen kurumlar olmaktan çıkartılıp, bütünü ile piyasanın-işverenin ihtiyaçlarına uygun şekilde yeniden inşa edilmesi söz konusu: Okulun ticarethane, öğretmenin satıcı-pazarlamacı, öğrencinin-velinin müşteri olduğu ve bilginin kişisel-özel mülkiyet olmanın ötesinde bir anlam ifade etmediği absürt bir dünya bu. Eğitimi kamu yararı olan sosyal bir yatırım ve bir insan hakkı olmaktan çıkartıp tamamıyla bireysel bir değere-yatırıma indirgeyen bir dünya. Bu piyasacı mantığa göre, eğitim pazardaki herhangi bir mal yada eşya gibi alınıp satılabilen bir şeydir artık.
Türkiye’de eğitim dünyasında olup bitenler neoliberal küreselleşmeden bağımsız olarak anlaşılamaz. Eğitimle ilgili en yaygın iki kaygı okulların laik eğitimden uzaklaşıp dinci bir müfredata yönelmesi (imam-hatipleşme) ve öğrencilerin uluslararası testlerde matematik ve fen dallarındaki karşılaştırmalı başarısızlığı olarak karşımıza çıkıyor. Peki devlet okullarının imam-hatipleştirilmesi ile başarılmak istenen nedir? Muktedirler bu dönüşümü yerli ve küresel sermayeye rağmen mi yoksa onların doğrudan destek ve onayı ile mi gerçekleştiriyor?
Küresel sermayenin AKP’ye verdiği desteğin en temel nedeni din sosuna bulanmış bir sadaka-bağış söylemiyle geniş kitleleri neoliberal politikaların yıkıcı sonuçlarına kayıtsız kalacak bir kıvama getirmesindeki başarısıdır. Eğitime yapılan dinci makyaj, neoliberal politikaların eğitimde yarattığı hasarları kamufle etme çabasıdır. İmam-hatipleşmiş liseler belirli partilere potansiyel seçmen ve geniş kitle tabanı yetiştiren kurumlardır; matematik ve fizik gibi konuları öğret(e)memeleri gayet normaldir çünkü böyle bir niyet yok. Başka bir deyişle İmam-hatipleşme en son tahlilde sınıfsal bir hamledir: Küresel dünyanın elitlerinin devlet okullarını niteliksiz hale getirerek, demokratik misyonunu tasfiye etme girişiminin bir parçasıdır. Nasıl ki Amerika’da yoksul mahallerdeki eğitim kalitesinin son derece düşük olduğu liseler yoksul gençleri askere alma ofisi olarak kullanılıyorsa, Türkiye’de de imam-hatipleşmiş okullarda dinci nesil yetiştiriyoruz martavalı ile eleştirel-bilinci ve vicdanı donmuş kuşaklar yetiştiriliyor.
Peki AKP’yi iktidardan uzaklaştırsak ve liselerdeki dinci müfredatı kaldırsak durum düzelir mi ?
Eğitimdeki gerilememin esas kaynağı neoliberal politikalardır ve Türkiye’de mecliste gurubu olan bütün partiler neoliberal ideolojik-politik çizgi ile son derce uyumludur. Türkiye’de (ve Dünya’da) eğitimdeki gerilemeye karşı duruş ancak ve ancak neoliberal ideoloji ile yapılacak radikal bir hesaplaşma ile yapılabilir. Ve bu hesaplaşmaya, biz nasıl bir ülke, nasıl bir toplum ve dolayısı ile nasıl bir insan istiyoruz sorusuna vereceğimiz cevapla başlanabilir.
Bir an için, piyasa mantığını bir tarafa bırakıp, öğrencilerin insani, sosyal, psikolojik ve kültürel ihtiyaçlarını temel alarak düşünürsek, okulları öğrencilerin potansiyellerini keşfederek kendilerini var etmelerini sağlayan; çok yönlü ve sağlıklı (bireysel ve kolektif anlamda) gelişmelerine olanak tanıyan, eleştirel ve vicdani düşünme-hareket etme yetilerini geliştiren yerler olarak düşleyebiliriz.
Bu noktadan hareketle, okullar hayata (yada iş dünyasına) hazırlanılan yerler değil bizzat hayatın yaşandığı yerler olmalıdır. Patronlara kullanışlı ve uysal eleman yetiştiren kurumlar değil. Elbette ki hepimizin bir işi var ve yaşamak için çalışmak zorundayız; okulların da öğrencilere belli oranlarda mesleki bilgi ve yetenek kazandırmaya çalışması anlaşılabilir bir şey. Fakat eğitim kurumlarının işlevi sadece bu amaca indirgenemez.
Eğer biz, müşteri-tüketici olmanın ötesinde hiç bir sosyal-medeni yeterliliği olmayan, demokratik değerlerden yoksun, toplumsal duyarlılığı zayıf (yada hiç olmayan), değişimden-değiştirmeden ziyade adapte olmaya yatkın, eleştirel bilinç ve vicdandan yoksun, otoriteye ve güce tapan, özne karakteri gelişmemiş bireylerden oluşan bir toplumda-ülkede ve dünyada yaşamak istiyorsak mesele yok. İmam-hatip yada düz lise hiç fark etmez, mevcut sistem bunu garanti ediyor zaten; hem dünya’da hem de Türkiye’de.
Ama, yok, hayır diyorsak; bu basit ama çok önemli soruya, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde, cevap aramaya başlamak durumundayız. Alternatif-Eğitim ağı üzerinden bir araya gelerek oluşturulan web-sayfamız bu başlangıcın somut bir ifadesidir. Haydi kolay gelsin…
2,584 total views, 2 views today