Press "Enter" to skip to content

İnkâr edenle uzlaşılmaz! / Emin Toprak

06.02.2023

İnkâr edenle uzlaşılmaz!

Devlet, egemen anlayışın hedef ve amaçlarına ulaşmasını sağlamak için kurulan organizasyondur. Devletin, ülkenin mevcut ve olası sorunlarını çözmek için yurtiçi ve dışında yaptığı tüm çalışmalara da siyaset denir.

Otokrat siyaset, kişiye özel buyruklarla yapılır. Demokratik siyasette ise yönetme yetkisini almış seçilmişler ve atanmış bürokratların iş birliğinde yapılır. Ancak bu yönetimler, meclis, yargı ile sivil toplumun gözetim, denetim ve sorgulamasına açıktırlar.

Ülke yönetiminde etkili bir politikacı olmak zor ve uzun bir süreçtir.

İstekli ve iletişim becerisi güçlü olan aday politikacılar, önce kendisi için bir görüş, bir siyasal oluşum, farklı kimlikler bularak gelişir, çoğalır ve sosyalleşir. Ve bulduğu arkadaş/yoldaş/taraftarlarıyla birlikte yol almaya başlar.

Bugün yurdumuzda yılların yorgunu bir iktidar, irili ufaklı birçok parti ve çok sıkıntılı günler yaşayan halkımız var.

Halkın büyük çoğunluğu yaşamakta olduğu; yoksulluk-yolsuzluk-yasaklarla birlikte ülkeyi saran korku ikliminin de bitmesini istiyor. Bu nedenle de yapılacak seçimi sabırsızlıkla bekliyor.

Ancak seçimi tek başına kazanıp bu haklı isteklere çözüm bulacak hiçbir partimiz yok!

Ama bunun çaresi var: muhaliflerin bir koalisyonda buluşması!

Her partinin kendisine özel hedef-amaç-ilkeleri ve diğer anlayışlarla benzerlik ve zıtlıkları vardır (ki olacak, olmalıdır da).

Koalisyon uzlaşı demektir. Eğer her grup/parti kendisine özel hedef ve anlayışları öne çıkarmaz, ortak hedefler arar bulursa, uzlaşı olur.

Tarih boyunca denenmiş, damıtılarak günümüze ulaştırılmış ‘etik değerler’ böyle bir uzlaşının temelini oluşturabilir. (Etik: Yunanca “kişilik, karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türemiştir. Doğru davranışlarda bulunmak, doğru bir insan olmak ve değerler hakkında düşünmek demektir).

İşte bu değerlerden birkaçı: doğruluk, dürüstlük, eşitlik, sadakat, saygınlık, güvenilirlik…

Fakat bazı kişi ve gruplar insanlığın bu ortak değerlerini çok bencilce kullanırlar. Bunlar kendilerini toplumsal yaşamın ana öznesi, ‘öteki’ olanları ise birer nesne olarak görürler.

Örneklersek; çok uzaklardan gelen cetlerinin, yerleştikleri bu coğrafyanın tek hâkim öznesi ve sahibi kabul ederler.

Buralarda yaşayıp da ‘öteki’ olanların; dili, tarihi, coğrafyası, kültürü yoktur, yani onlar kimliksizdir!

Bu ‘kimliksiz’ sayılanlara bazı haklar da ancak kendilerine bağımlı ve benzer oldukları ölçüde tanınan bir lütuftur!

Bu genellemelerden sonra uzak-yakın tarihimizin sayfalarını eğer birazcık aralayıp ülkemiz özeline bakarsak, bu coğrafyanın; çok dilli, çok inançlı, çok kültürlü bir yurt olduğunu…

Ve buradaki her farklılığın; kimliğini, dilini, inancını, töresini yaşadığını… Çocuklarına, köyüne, kentine, hayvan, çiçek, böcek, dağ, ova, ırmak ve coğrafyasına kendi dilinde adlar verdiğin… Dili, inancı, töresi, türküsü, sazı, öyküsü, masalı … ile birer birer kültür oluşturmuş olduğunu görürüz.

Peki eğer bunlardan sadece Türk ve Türkçeyi kabul ederseniz: Kürt/Kürtçe, Laz/Lazca, Çerkes/Çerkesce, Gürcü/Gürcüce…, Alevi, Sünni, Süryani, Ermeni, Ezidi, Roman …, Baran, Berivan, Xezal… Amed, Dersim, Çewlig, Vica, Vitze, Arkabi …, Kürdistan, Lazistan ne olacak?

İşte bunlar bizim gerçeklerimiz, sosyolojimiz ve tarihimiz! Burada yaşayanlar var oldukça onların, isimleri, dilleri, inançları, kültürleri de olacaktır/olmalıdır! Çünkü bunlar herkes için olması gereken ‘insan hakları’, bunları engellemek ve yok saymak da bir ‘insanlık suçu’…

Bunları inkâr etmek insanlığın etik değerlerini yok saymaktır.

Bu nedenle istiyoruz ki;

  • Ortak yurdumuzda herkesin ‘insan hakları’ olsun!
  • Herkes anadilinde eğitim alıp konuşsun, yazsın!
  • Silahlar sussun, gençler ölmesin, analar ağlamasın!
  • Öldürmek için harcanan kaynaklar, halka iş-ekmek sağlasın!
  • Suçlu cezasını çeksin, külfet ve nimet eşitçe paylaşılsın!
  • Bizim seçtiklerimiz, kentimiz ve ülkemize hizmet sunsun!
  • Birlik olalım, dostça oturup gülelim, eğlenelim, çaylar içelim!
  • Yurdumuzda huzur, barış, demokrasi içinde bir yaşam olsun!

Fakat bu isteklerimiz HAYIR! diye karşılık buluyor ve diyorlar ki:

  • Buranın tarihi Türk ile başlar ve buradaki herkes Türk’tür!
  • Anadilimiz Türkçe! Şehir, dağ, ova, ırmak çocuk adları ve türküler Türkçe olacak! Ne mutlu Türküm diyene!
  • Kaynaklarımız top, tüfek, bomba olup öldürecek, gençlerimiz şehit olacak, analar başka şehit adayları doğuracak!
  • Suçlu bizdense cezasız, külfet sizin, nimet bizim olsun!
  • İradenizle seçtiklerinizi istemiyoruz, kayyımlarımız yönetsin!
  • Siz ‘ayrılıkçısınız’, zalimi-zulmü yenmek için sizin dostluğunuza gerek yok, ‘kilit oylarınız’ yeterli!
  • Top-tüfek-bomba ile ‘ötekiler’ yok olmadan ülkede huzur, barış ve demokrasi olmaz!

Bunlarla yetinmeyen iktidar ve muhalefet sözcüleri şimdi de söz birliği yaparak kanal kanal dolaşıp: Biz HDP’yi değil almış olduğu altı milyon oyu istiyoruz! -demekteler.

HDP, demokratik siyaset isteyen, savaşa-ölüme hayır, barış içinde yaşamaya evet diyen bir parti.

Gökkuşağı anlayışıyla ‘öteki’ sayılan herkese kucak açan HDP’nin kazandığı 59 Belediyeye kayyum atandı, başkanları, vekilleri, on binlerce üyesi tutuklandı, parasına el kondu ve kapatılmak isteniyor!

Bunlara sessiz kalanlar ve ‘merhaba’ diyemeyenler şimdi çıkmış:

Altı milyonun oyu istiyoruz!” -diyebiliyorlar.

Ve demek istiyorlar ki:

Bu organizmaya karşıyız, fakat onun organlarını istiyoruz!

Bu binanın bölümlerini, duvarlarını değil ama tuğlalarını istiyoruz!

Ne kadar da trajikomik bir durum değil mi?

Ey uyanıklar, uyanık geçinenler!

Zaten ‘öteki’ sayılan altı milyon olmasaydı HDP olmazdı ki!

Çınar ağacı devrilecek siz de odun toplayacaksınız, öyle mi?

Sizi gidi kendisini en akıllı sayan fırsatçılar sizi!

İşte bu yüzden inkâr edenle uzlaşılmaz!

Emin Toprak – DOSTÇA

 499 total views,  1 views today

Copyright © 2020 | Design & Development Serdar Kurtoğlu