15.10.2020
Üniversitenin Misyonu Üzerine
Ulaş Başar Gezgin
Her şeyin başı eğitim mi? Eğitim her şeyi çözer mi? İşin aslı, bozuk düzende işlemeyen diğer çarklar, eğitimin her şeyi çözmesine engel. Diğer bir deyişle, eğitim, diğer toplumsal kurumlardan bağımsız değil; medya, hukuk, aile gibi kurumlar sos verdiğinde eğitimin elinden bir şey gelmiyor. Tersi de elbette geçerli, bozuk bir eğitim sistemi, diğer kurumları da işlemez hale getiriyor.
Önsözle Kitabın Tutarsızlığı
José Ortega y Gasset’in (1883-1955) ‘Üniversitenin Misyonu’ adlı kitabı (1966/1997, İstanbul, Birleşik Yayıncılık) işte böyle yanıltıcı bir iyimserlikle açılıyor. Fakat ilk satırlar onun değil, önsöz yazarının… Buna göre, “genel eğitim problemini çözebildiğimiz takdirde, bir üçüncü dünya savaşını gündemimizden tereddüt etmeksizin çıkarabiliriz” (p.7). Keşke bu kadar kolay olsaydı. Yazarın bu satırları ekonomi politik etkenlerin başat olduğu 2. Paylaşım Savaşı sonrasında kaleme alıyor olması da ayrı bir ironi örneği… Şöyle devam ediyor Önsöz: “Meselenin cehaletten ziyade bencillik olduğunu öne sürerek karşı çıkabilirsiniz. Bu itiraza yanıtımız; bu tür sığ ve sosyal açıdan zararlı maksatlar ancak cehaletin ikinci dereceden etkileridir” (p.9).
Önsöz yazarı, kitabın temel savlarını ıskalamış görünüyor, çünkü Ortega bu “her şeyin başı eğitim” sözüne karşı: “Yani, milletler büyüklerdir, çünkü okulları temel, orta veya yüksek kalitelidir. Bu geçen yüzyılın sofu idealizminin tortusudur. Okula hiçbir zaman sahip olmadığı ve olamayacağı bir güç atfeder” (p.68).
Eğitim ve Diğer Kurumlar
Ortega, taklitçiliğe de karşıdır. İngiliz modelini uygulamak, memleketine çok bir şey katmayacaktır; çünkü eğitim diğer toplumsal kurumlardan bağımsız değildir. Yoksa, bir öğenin taklidiyle, “altı kaval üstü şeşhane” durumlar yaşanacaktır. Şöyle devam eder yazar: “Fakat, aynı şey bu milletin dini, devlet adamlığı, ekonomisi ve başka binlerce şeyi için de geçerlidir. Bir milletin yüceliği birçok unsurun bileşimidir. Şayet bir halk siyasi yönden kötü bir konumdaysa, en kusursuz okullardan dahi bir şey ummak beyhudedir. Böyle bir durumda okullar ülkenin arta kalanınca yabancı ve onlardan ayrı yaşayan çok küçük bir grup için vardır.” (s.68)
Eğitimle Bilim
Daha sonra yazar, İngiliz ve Alman eğitim sistemindeki sorunlara dikkat çeker. Hiç bir sistem sorunsuz değildir. İlerleyen sayfalarda, yurtdışından dönüp eğitim konusunu iyice anlamadan bin bir çeşit reform önerenlere veryansın eder (s.108). Yine de, yer yer kalıp yargılara yer verdiği (bkz. s.120) ve Avrupa-merkezcilik (s.127-128) yaptığı görülür. Almanya’da en ileri bilim insanlarıyla tanıştığını söyler ama içlerinde bir tane bile iyi öğretmen yoktur (s.123). Eğitimle bilim farklı alanlardır.
Uzmanlaşma
Ortega’ya göre, çağdaş üniversitenin iki temel misyonu vardır: Mesleki eğitim (mimar, mühendis, doktor vb. yetiştirmek) ve araştırma. Bir diğer az bilinen ve ihmal edilen misyonu ise, Ortaçağ üniversitelerinden devralmıştır: Genel kültür sağlamak, ‘kültürlü’ insanlar yetiştirmek… Bu konuda, üniversiteler başarılı sayılamaz. Yazarın ‘Kitlelerin İsyanı’ kitabında da belirttiği gibi, uzmanlaşma, beraberinde dar konularda yoğun bilgiyle genel konularda derin cehaleti birlikte getirmiştir. Nietzsche bu tür uzmanlar için ‘ters sakatlar’ ifadesini kullanacaktır – ki bu, örneğin, işitme engellilerin tersine yalnızca koca bir kulaktan oluşan kişileri imler. Uzmanlık bilgisi, yalnızca ve yalnızca duymalarını sağlar.
Eğitim = Kültür
Ortega, tam bir kültür savunucusudur. Onda kültürle eğitim eşitlenir. Eğitimsiz insan bir tür ‘kültürsüz’ insandır. Sıradan insanı eleştirir ve üniversitelere kitleleri değiştirme rolü biçer. Üniversiteyi misyon bağlamında şöyle tanımlar: “Üniversite en kesin anlamda, sıradan insana kültürlü bir şahsiyet ve mesleğinin ideal bir üyesi olmayı öğreten kurum demektir” (s.125). Öte yandan, herkes bilim insanı olmak zorunda değildir, ancak üniversiteye yolu düşmüş olan herkes kültürlü olarak mezun olmalıdır.
Günümüzde Ortega
Bugün Ortega’nın düşüncelerinden ne kadar uzağız? Popüler figürlerle nitelenen kitle kültürü, sıradanlığını sürdürürken, üniversiteler neo-liberal cila ile gün geçtikçe daha çok olmak üzere kitle kültürüne maruz kalıyor. Üniversitelerde ve etkinliklerde çalan müzikler, okullara çağrılan ‘sanatçılar’ vb. bu durumun göstergeleri olarak okunabilir. Üniversiteyle toplum bütünleşirken, toplumun vasat değerleri üniversitelerde baskın bir nitelik kazanıyor. Böylece, Ortega’nın hayalinin tersine, lisenin devamı olmaktan öte bir anlam taşımayan bir yüksek öğretim anlayışı iyice yerleşikleşiyor. Toplumdan kasıt ise artık piyasalar…
1,474 total views, 1 views today